Bazılarınıa okul yolu düz gider, bazılarına da çoook engebeli. Şarkıda olduğu gibi her çocuk bayram edemiyor malesef okula giderken. Televizyonda kar kış tipi arasında 4 km yolu gitmek zorunda kalan çocukları görünce içimde hissettim o soğuğu. Dersaneydi, üniversite eğitim süreleriydi vs nin konuşulduğu günlerde nerde bu devlet nerde bu millet repliği geçti aklımdan.
Eşitlik yok hayatta. Şartlar hep başka başka. Parası cebinden taştığı için çocuğunu Türkiye'ye sığdıramayanlarımız var, kacaman bahçeli evlerde çocuk yetiştirebilenlerimiz, bir göz odaya sığmak zorunda kalanlarımız. Bilmem ne marka ayakkabıyla gezenimiz varken, altı delik bir ayakkabıyla kışı geçirenimiz... Aynı değiliz birimiz diğerimizle. İster istemez bazıları hep öteki olarak kalıyor hayatta. Kimimiz organik beslenenler sınıfında yaşıyorken hayatı kimimiz pazar artığıyla geçiriyor öğününü. Eğer babandan kalma paran yoksa eğitimle biyerlere gelmeye çalışıyorsun. Tırnağımı kazıya kazıya geldim derler ya... Yada ticaret yapanlar, aklını çalıştıranlar falan... Kim hangi konumda hayata tutunabilirse işte.
Ya tutunamayanlar?.. Ya babasının bir işi bir eğitimi bir olanağı olmayan o çocuklar? Babalarının çizdiği yada babalarına çizilen yolda ilerlemek zorunda kalmaları ne acı. Buradan bilmiş bilmiş bunları yazarken aslında ne yapacağını bilememek ne acı. Böyle çaresiz izlerken o çocukları nasıl derim Vuslat'a "Bak bunlar kardeşlerin" diye. Yada ne kadar samimi gelir ki kar yağdığında Vuslat gibi kartopu oynamak yerine okula ulaşma çabasına giren o yavrulara "hepiniz bu ülkenin çocukları, hepiniz bizim çocuklarımızsınız" demek. Ya o çocuklardan bir gelecek hayal etmek, sevgi istemek, anlayış beklemek ne kadar mümkün olabilir ki? Hırsla, azimle daha güzel şartlara sahip olabilmek amacıyla hayata sarılırsa ne mutlu hem onun hem de bizim adımıza. Peki ya ellerini titreten soğuk gözlerine de çökerse, yürekleri sevgiye donarsa?..
Ne yazık ki Türkiye'nin doğusu batısı kadar uç oluyor bazı yaşamlar. Bazen çok fazla geliyor bana bu İstanbul. Sığmıyormuş, nefes alamıyormuş gibi hissediyorum. Niye bu kadar insan rahatını, sakin hayatını bırakır da şu İstanbul'a sıkışmaya çalışır ki diye düşünüyorum. Yaşasın köyünde, tarlasını eksin biçsin, mis gibi bir doğada çoluğunu çocuğunu yetiştirsin diyorum. Bazıları kendince yaşamlarını eşitlemeye çalışıyorlar demek ki. Sığdıkları bir göz oda da olsa çocuklarını kapılarının önündeki okula gönderebilme lüksü adına bütün alıştıklarını, yaşanmışlıklarını bırakıp bir düzen kuruyorlar kendilerine. Demek ki benim nefes alamadığım İstanbul nefes almak oluyor bazılarına.
Acaba cebimizde dolaştırdığımız paralarla bile güvence altında değilken bazen çok mu yüksek görüyoruz kendimizi. Bazen unutumuveriyoruz ötekinin varlığını? Yada bazen çok mu hafife alıyoruz içinde bulunduğumuz şartları da umursamıyoruz şükrünü.
Yaşadığımız her acı da, uğradığımız her haksızlıkta, kar kış altında bitmeyen 4 km yolda okula gitmeye çalışırken aklımızdan, içiminden geçirdiğimiz gibi iyi ki bizi bekleyen, iyiki herkesin eşitleneceği ve cebinde değil kalbinde varolara bakılacağı adalet günü var. İyiki bir görenimiz, bir haberdar olanımız, kalbimizi bilenimiz var.
Bu Yazı: nın üzerine kar yağdı. Bu yazı 4 km lik bir yolda yürümek zorunda kaldı. Sonra bir çocuğa yol olmak, onu ısıtmak, sıcacık sarmak, onunla kartopu oynamak istedi.
0 yorum
Yorum EkleYorumunuz