HELİKOPTER ANNE BABALARA 3 ÖNERİ:
1.Çocuğunuzu sürekli siz koruyup siz onun işlerini yapmaktan vazgeçin. Çocuğunuzun bağımsızlaşmasına izin verin. Onu korumazsam hata yapabilir! Başına kötü bir şey gelebilir düşüncesinden vazgeçin.Anne babalar bu düşüncelerle kaygılandıkça kaygı çocuklara bulaşıyor ve çocuklar ben hata yapabilirim kendi kendimi koruyamam ve bu dünya tehlikeli bir yer olarak düşünmeye başlıyorlar.
2. Çocuğunuza kendi gücünü farkettirin. Çocuğunuzu savunmasız bırakmayın. Yaş olarak çocuğunuz hazır olduğu halde elini bırakmazsanız, korkmasın diye yalnız uyutmazsanız, düşük not alır diye ödevlerini siz yaparsanız, temiz olmaz diye yıkanmasına izin vermezseniz ve kötü muamele gördüğü arkadaşlarını siz cezalandırırsanız onu korumuş olmaz, hayata karşı savunmasız bırakmış olursunuz.
3.Her problemini siz çözmeyin sizden her istediğinden siz yardım etmeyin. Kendi yapabilmesine denemesine izin verin. Hırkamı giyemedim dediğinde hemen siz giydirmeyin çaba harcamasını ve yeniden denemesini söyleyin. Aksi takdirde sizsiz hiçbir şey yapamaz hale gelir sorunlar karşısında acizleşir.
(Bu 3 maddenin sahibi çocuk eğitimi konusunda kendime koç olarak seçtiğim birkaç uzmandan biri olan Kudret Eren Yavuz.)
Teker teker maddeleri inceleyip kendimi sorguladığımda sanırım bu konuda kendimi başarılı sayabilirim. Vuslat'ın bana bağımlı olmaması, kendi gücünü, yeteneklerini farkedebilmesi, hayatının sorumluluğunu üstlenebilmesi adına elimden geleni fazlasıyla yaptığımı düşünüyorum. Hatta sırf bu yüzden bazen çevredeki insanlarla hoş olmayan diyaloglara girmek zorunda kaldığım zamanlar bile olmuştur.
Vuslat'ın kreşi evimize 10 dk. uzaklıkta ve biz 4 yıldır kızımla az gittik uz gittik dere tepe düz gittik o yolu. Trafik kurallarını tutun da, çevre temizliğine, hergün gördüğümüz esnaflarla diyaloğa, kendi başına alışveriş yapmaya kadar birçok konuda neler yapması gerektiğini bu yolculuklarımızda öğrendi Vuslat.
(O zamanki yaşıyla) 3 yaşındaki bir çocuktan hergün asker gibi sağ sol ileri marş yürümesini bekleyemezsiniz. Bi bakmışsınız 4 nala koşuyor, bir bakmışsınız mether takımı gibi iki ileri bir geri yapıyor bizim cadı. Bende onun elini tutup birbirimizi çekiştirerek ilerlemektense ikimizi de azad ettim. Onu kendi doğasına beni de kendi doğama bıraktım. Tabiki kontrollü bir şekilde, yaşının gerektirdiği kadar dizginleri ona bırakarak yaptım bunu. Koşarken düştüğü zamanlar oldu insanlar bana "cık cık!"ladı, birilerine çarptı insanlar bana "cık cık!" ladı, bazen yüksek duvarlara tırmandı insanlar bana "cık cık!" ladı. Elini tutmadım diye bazen sorumsuz oldum, bazen doğurup ilgilenmeyen anne. İnsanlardaki koruma içgüdüsünü anlayabilirim ama beni tanımadan anneliğime hakaret edildiğinde sakin duramadığım çok oldu. Ama kendi bildiğim ve çocuğum için doğru olacağını düşündüğüm doğruda kararlı adımlarla devam ettim.
Arkadaşlarıyla ilişkilerine gelince; parkta bahçede kendi haline bıraktım yine onu. Muhatabı yaşından büyük çocuklar olmadıkça çocuklarla tartışmalarına, salıncak sırası beklemelere, birbirlerinin önüne geçmelerine falan hiç karışmadım. Bazen anne yüreği kalk "Seda kızını iten şu çocuğa git bi görün bakalım erkeksen bi de beni itsene de" diye geçsede içimden (şaka bir yana) en azından şu an için gözümün önündeki hayat mücadelelerinde ona öğrenme, ne yapacağını bulma, çözüm üretebilme olanağı belki de hakkı tanıdım. Nihayetinde ne Vuslat her zaman parkta bahçede olacak ne de ben hemen köşedeki bankta onu izliyor olacağım. Napalım biri kalbini ezip duyguları paramparça olmasın da itti diye dizi kanasın. Kanasın kanasın ki öğrensin yapması gerekeni, savunma mekanizması da gelişsin el göz koordinasyonu gibi, bağışıkşık sistemi gibi. Ben dilimi ısırır, dişimi sıkar, elimi kolumu çimdikler tutarım kendimi onun o olmasını engellememek için. Dediğim gibi daha çok gözlemliyorum Vuslat'ın diğer çocuklarla ilişkilerini. Pasif kaldığını, geliştirmesi gerektiğini düşündüğüm konularda hikayelerle, masallarla, çocukluğuma dair düzmece anılarla, sen olsan napardın sorularıyla destek olmaya çalışıyorum.
Evde giyinme, odasını toplama, sofra kurmada yardımcı olma, makineden çamaşır çıkarma, toz alma, ufak tefek alınacaklar için evimizin hemen yanındaki markete gitme gibi sorumluluklar da Vuslat'ın dır.
Bizim en büyük sorunumuz Vuslat'ın korkmadığı halde sürekli bizimle yatmak istemesi. Ben onun sebebini de biliyorum aslında. Onun için çocuğumu suçlayamam. Açıkcası çok fazla da şikayetçi değilim bu durumdan fakat onun ruhsal gelişimi adına yatağını benimsemesi, yatma şeklini, düzenini öğrenmesini istiyorum. Hatama gelince ben çocuğun 6. aydan sonra odasının ayrılmasına karşıyım. Adem Güneş'e göre de 2 yıl anne babayla aynı ortamda yatmalıymış zaten. Eğri oturup doğru konuşalım şimdi; benim yanlışım şu ki ben biraz fazla abarttım bu konuyu. Vuslat'dan ziyade kendim ondan ayrılamadığım için 4 yaşına kadar değil aynı oda neredeyse aynı yatakta yattık biz. Şimdide bunun zorluğunu yaşıyorum malesef. Öyle işte.
Benim mükemmel bir anne olmadığım gibi Vuslat da mükemmel bir çocuk değil elbet. Ama çok değerli, kıymetli, benim en özelim o. Onun da kendine özgü bir karakteri var ve ne yaparsam yapıyım değişmeyen davranışları oluyor. Bu konuda da elinden geleni yapıp çocuğuna saygı duymaktan, anneliğini bilip kendi görev sınırın dahilinde kalmaktan başka yapacak birşey yok. Sizin de öyle midir bilmiyorum kaç yaşıma geldim hala eleştirir annem beni, hala hoşlanmaz bazı yönlerimden. Demek ki bu bir hayat kural.
Bu Yazı: Çocuğu için en iyisini istiyor. Bu yazı yüreği bin parça olsa da çocuğuna pervane olmuyor. BU yazı evladını kendi benliğine hazırlıyor.
1 yorum
Yorum EkleCok dogru ilerliyorsunuz bunu anlatabilmek çok güç dışarıya ama o sizin çocuğunuz nasil yetistirdiginiz sizi ilgilendirir. Yazılarınızı cok doğal ve samimi buldum başarılar. ..
Yorumunuz