Yazmak Candır

Mektup yazmayı herkese selam edip büyüklerimin ellerinden, küçüklerimin gözlerinden öpmeyi istiyorum bu günlerde. Özellikle bu bloÄŸu yazmaya baÅŸladığımdan beri paylaÅŸmayı, ulaÅŸmayı, gönlümden günümden geçenleri  eÅŸe dosta iletmeyi aslında ne kadar sevdiÄŸimi ve çok özlediÄŸimi farkettim.

Artık hayat telaşından mı, teknolojinin nimetlerinden mi desem bilemiyorum ama sıra gelmiyor metuba. Posta kutularımızı ancak faturalar, ekstreler yokluyorlar sağ olsunlar.

En son kimden mektup aldığınızı "aaaa mektup var banaaaa" deyip heyecanla açtığınızı hatırlıyor musunuz? Ben pek kıymetli anı sandığımı karıştırdım da bu akÅŸam. Ãœniversiteden arkadaşım Seniha'dan gelmiÅŸ bana mektup taaa 2008 yılında. Şöyle komik bir zarfın içinde romantik kağıtlara yazılı... EÅŸini anlatmış bana, istemeye gelme olaylarını ve niÅŸan söz dedikodularını falan.  Sonra beni çok özlediÄŸinden ve eski okul günü haylazlıklarımızdan bahsetmiÅŸ. 

Güldüm biraz şöyle sesini duya duya, dedikodusunu yapalım o günlerin istedim. Ama ne mümkün. Haliyle o zamanlardan bu zamana bendeki Vuslat'ı saymazsak onun da o mektupta bahsettiÄŸi koca ve iki çocuk girdi hayatına. Dolayısıyla pek nostalji yapmamıza fırsat kalmadan yüzeysel bir hal hatırla geçirtiriverdik konuyu. Zaten o kadarlık kısmında bile çocuklar hooop daldı konuya. Yok Ali'sinin uykusu düzensizmiÅŸ de, yok kız kreÅŸ de uyumsuzmuÅŸ da... 

Ben o sıpaları deÄŸil bizi konuÅŸmak için aramıştım. O bu kadar dertliyken diyemedim tabi öye. Allah'ım viyaklı ciyaklı bide gürültü... Belli ki o konuÅŸabilmek için can çekiÅŸiyordu. Bende duyabilmek için  güç sarfediyor olunca "hadi seniha hadi dedim, geçmiÅŸ bizden artık". Åžimdi telefonda bile konuÅŸamayan bu kızdan bide oÄŸlunun uyumamasından bahsediyorken ben nasıl mektup bekleyim.

Aklıma geldi de bir dönemde de yabancı bir mektup arkadaşım vardı Sue diye. Ona o kadar çok ÅŸey anlatmak istemiÅŸtim ki ama olmadı iÅŸte. Onun hayatımdaki yeri ingilizce egzersizi yapmamı saÄŸlamaktan öteye varamadı. Kim bilir kıza ne saçma ÅŸeyler yazdım. "Hi my name is" ler, her mektuptaki en büyük kurtarıcım "how are you" lar falan filan. Ama o her seferinde çatır çatır yazıyordu maÅŸallah. Bense bir elimde mektup bir elimde sözlük ancak öyle anlamaya çalışıyordum söylemek istediklerini. Yada ingilizce öğretmeni halama gidip "hala bi okusana ne yazmış" diye sokuluyordum yanına. Durumum okuma yazma bilmeyen ninelerin torunlarının yanına gidip de "Osmaaaan ÅŸunda ne yazıyo oÄŸlum bi diyiver hele" demesi gibi oluyordu. Eee tabi onun benim gibi bir derdi yok ne de olsa onun diline uyum saÄŸlamaya çalışan ben oldum. O hiç sıkıya gelmedi. 
Ä°liÅŸkimiz uzun sürmedi zaten. Yürütemedik ve devamı gelmeyen bir mektup elveda dedi bana "belki de seninle uÄŸraÅŸamam" Belki bir önceki mektupta o dedi de ben anlamadım. Neyse hakkını helal etsin ne deyim. 

Şimdilerde de eşime mektup yazarm. Bazı özel günlerde, bazen anlattıklarımın içinde atladıklarım biriktiğinde, bazen de ifadeler sözde kalıp uçmasın diye yazarım.

Sonra Vuslat'ın günlüğü var birde. Ben çok bilmiÅŸ annelik kariyerimi ve yüceliÄŸimi kullanarak duygularımın arasında hayat tavsiyeleri iliÅŸtiriveriyorum satırlarına. Aman diyorum ben yaptım sen yapma. Ama çok alenen giremiyorum ÅŸu nasihat olayına. Malum Z kuÅŸağı, herÅŸeyden sıkılıp bi kulp takıveriyorlar. Ä°leride okuduÄŸunda (ki muhtemelen genç kız olduÄŸunda eline geçsin istiyorum) onca inci gibi dizdiÄŸim satırlara "ufffff annem sıralamış yine" deyip de günlüğü bir köşeye atmasın.

Birde bu blogum var iÅŸte elimde avucumda. Yazarken hiç düşünmüyorum kim ne diyecek, neye kızacak, gülecek mi, ayıplayacak mı diye. Neyse o. Tıpkı hatasıyla, iyisiyle, kötüsüyle sahiplenilen bir dost gibi görüyorum kendimi ve aslında öyle olmak istiyorum senin hayatında.

Hey sen, bunu okuyan! Kimsin bilmiyorum ama bana ne iyi geldin bir bilsen. 

 

Bu Yazı: bir bilsen ne kadar mutlu seninle. Bu yazı anlatıyor, dinlemek istiyor. Bu yazı sıcacık ve katıksız

Etiket :  mektup , paylaÅŸmak , blog , günlük tutmak , arkadaÅŸ 

0 yorum

Yorum Ekle

Yorumunuz

  1.